GöZLEMεCİ
sstirit@msn.com
biri çıkıyor
kurucu iradeyi yıkmaktan veya ihya etmekten bahsediyor..
öteki
kurucu iradenin aşılamazlığından dem vuruyor..
beriki
kurucu irade kalkmadan demokrasinin yerleşemeyeceğini söylüyor..
şucusu
tahkim kılındığı konumun farkına varmadan müptezellik ediyor kurucu iradeyi bahane ederek..
bucusu
mustafa kemale açıktan meydan okumaktan tırstığından kavramlamlaştırmaların saçağına sığınıyor, kurulanmak için..
söylüyorlar da söylüyorlar..
anlı-şanlı üniversitelerimizden birinin kelli-felli profu öğrencilere soru sorduğunda "bana göre" "bakış açıma göre" filan lakırtılarına daha fazla dayanamayarak "siz kimsiniz de kendi görüşünüz olacak" diyen hoca, orta geçmişte radikal bir tez ortaya atmıştı, anımsayacaklar vardır aranızda. herkesin fikir hürriyetinin kısıtlılığına ilişkin gevelediği bir vasatta adam "ben bu ülkede düşünce özgürlüğünün kısıtlandığına değil, bilâkis hakkından ve haddinden fazla fikir beyanında bulunulduğunu ve dile getirilen her şeye 'fikir' dendiğine inanıyorum, esas sorun da bu.." demişti de belirli mahfillerde şili depremi etkisi oluşturmuş; kabullenilmeyen her fikre yapılan muamele tedavüle koyulmuştu. "delidir, ne yapsa yeridir" bu ülkede söz; söyleyenden bağımsız değerlendirilmediğinden güme gitmişti. Bu fakir de işin gerçeği bu teze katılmakta.. hatta bir ileri aşamada hazmedilmeyen ürünler "fikir dışkısı" olarak ambalajlanmakta..
gelelim şu iradesi bir yana kurucu meselesine;
kurucu denince benim aklıma, masadakiler kalksa da sıra bize gelse diye önünde kimi zamanlar beklediğimiz, gecenin üçünde kazanlarda kaynayan, çoğu kez akşam saatlerine kalmadan tükenen, yedikten sonra az sofra keyfi yapayım demek bir yana aklınızın ucundan geçirdiğiniz anda "kalk kalk bekleme yapma!" diye bizzat sahibi tarafından uyarılan ve bunu hiç yadırgamadan kabullenen, öğrenci dostu ve karın doyurucu kazımağada yenilen kuru fasulye gelir. pastırmalısı, kavurmalısı değil elbet.. bir kuru kurufasulye neyine yetmez ki öğrencinin.
şu 'kurucu irade' ne meymenetsiz ne menem bişimiş ki üzerinde uzlaşılamıyor; bizim 'kuru' öylemi a! bi pürüz var herkesin bir yerinden baktığı, tuttuğu ve tutanın elinde kalan bu kurucu irade de.. ya ürün fason ya pişiricisi ehil değil.. tabii yeyicilerin ağız tadları ve bu işten anlaması da önemli.. ne yazıyordu meşhur bir baklavacının dükkanının duvarında "tadan ağız, yapan elden ustadır" 85 yıl önceki iradenin müşteri beğenisini önemsemeyen kurucuları hem pişiremediler hem zorla yedirdiler hem de adına kuru dediler, bizi gerçek 'kuru'dan soğuttular.. iyi ki bizim kurucu kazımağayıdı.. hafezanallah ya ismi kemalağa olaydı.. kurunun ve kurucunun iyisini bulunca kıymetini bilmek lazım gelir, yanında kuru soğanı unutmamak iktiza eder elbet.. sanırım önceki kurucular sofraya acı bir 'soğan'ı çok gördüler. "Güller arasındaki dikenlerden dolayı şikâyet etmemeli; Gülün dikenler arasında yaratıldığına şükredilmeli" kararince yapılmayan ve kararında yenilmeyen "kuru" sadece kendimize zarar vermez, ayaz havalarda bile kapı-pencere açmayı zorunlu kılar.. bu metaforların açıklanmasını tarafımdan beklemediğinden ve cumhuriyet tarihi boyunca ne neye karşılık geliyor bunu bilecek zeka seviyesine sahip olduğundan seni sevdiğimi unutma ey okur, sen de kuru sev her kurucuyu sevmek zorunda olmadığını zaten biliyorsun..!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder