25 Ocak 2010 Pazartesi

ASKERÎ DİPLOMASİNİN BEDENE BÜRÜNMESİ

GöZLEMε
sstirit@msn.com



İlker Paşa (Pardon Paşa değil, General !!! kendisi zât-ı âlilerine paşa denmesini yasaklamıştı, göreve geldiği demlerde..) entelektüel olmayı değil, öyle görünmeyi; seleflerinin siyasi iktidarlar karşısındaki zaaf ve dirayetsizliklerini (!) gidererek askerin yeniden 'paylaşımsız iktidarı'nı pekiştirmeyi seven ve bu beklentilere cevap verici şekilde göreve geldiğini her yönüyle ihsas edici eylem ve söylemlerini çocukça bir tulûatla ortaya koyan, aslında üstü çizilecek kimi boş cümlelerinin sıklıkla "altını çizen" bir asker..


Başbakan ve bakanlar da dahil genelkurmay başkanlığını ziyaretlerinde (aslında teftişlerinde diyebilmek lazım..!) garip bir gelenek süregitmekte.. ziyaret sonrasında ona ilişkin ve hep aynı yerde ilgili konukla çekilmiş bir fotoğraf bizzat gk başkanlığının internet sayfasından servis ediliyor, cümle âleme..

bu haliyle herşey normal gözüküyor, bilgilendirici bir fotoğraf.. ve bir-kaç kelâm.. ama işte kemiriyor yine; zihnin dehlizlerinde demir atmayı sevmeyen kemirgen.. yerleşik alışkanlıklara ve her türlü boyunduruğa hangi bağlam içinde sunulursa sunulsun duyarlı dedantörün alarm vermesinin ışığında baktığımızda görülenler farklılaşmaktadır.

Diplomasi, yaptıklarınız kadar yapmadıklarınızı, söylediklerinizi, söyleme biçim ve bağlamını, susma durum ve mahiyetini önceler.. bu nedenledir ki şöyle bir paradoksu başka hiç bir alanda göremezken diplomaside sıradan bir durum olarak karşımıza çıkar: "anlaşamadığımız üzerinde anlaştık" evet anlaşamayacağımız değil, şu an anlaşamadığımız.. bu anlaşamayış, başkaca konuların görüşülmesine mani de değildir ayrıca.. bu nedenledir ki bir yandan savaşan taraflar aynı zamanda masada el sıkışıp, konuları görüşmektedirler; hattızâtında savaşlar ve yapılan barışlar etki güçlerini silahlardan çok masadaki donanımlarına borçludurlar.. bizim dışişlerinin yıllarca belirli kadrolarla oluşturulduğu, sağ iktidarlar döneminde bile seçilen/atanan bakan ve kadrolara bilhassa önem verildiği dikkate alındığında konunun ehemmiyeti anlaşılacaktır. Tüm bunlar, aslında her alanda yetiştiği varsayılan askerin kurmay kesiminin diplomasiyi de iyi bildiği, bilmesi gerektiği ve vereceği mesajı bu yönüyle de verdiği, bu bakış açısıyla bakılmadığında gerçekte nelerin olup-bittiğini anlamakta müşkülat yaşanacağını göstermekti murad..

bu serimlemeden sonra ve bunların oluşturduğu bakışaçısıyla aşağıdaki fotoğraflara bir bakalım.. fotoğrafların her birinde değişmeyen bir kişi var; ancak onun halleri her fotoğrafta ve yanındaki kişinin kim olduğuna göre değişiyor.. aynı fotoğraf karesinde olunsa da kimden hazzedip hoşnut olduğunu ve kime mesafe koyup (Allah'tan henüz posta(l) koyma değil!) uzak durduğunu anlayabiliyoruz.. kiminde beşûş bir çehre varken kiminde bed bir bakışın bönlüğü eşliğinde alınan tavırlar var.. tek tek bakıldığında anlaşılmakta güçlük oluşturan bu kareler, yanyana altalta bakıldığında daha bir anlam kazanıyor.. işte o zaman anlaşılıyor, gerçekte 'rol' kesildiği, içten değil eğreti durulduğu, bedenin dilinin ifşaatı.. anlaşılıyor esas duruşta(ymış) gibi yapılırken esasta ne tür hinliklerin kurulduğu ve kurumsallaştığı.. söz bu kadar.. şimdi konuşsun fotoğraflar..



Başbuğ ne kadar da şaşkın.. Gül ne kadar da yorgun.. biri başkomutan.. diğeri onun sevk ve idaresi altındaki duyduklarına "emredersiniz"den başka birşey dememesi gereken asker..

başka bir anlatımla hangi astı başbuğun yanında bu şekilde manalı ve umursamaz bir şekilde "poz" verebilir.. verebilirse n'olur..






Devletin iki numarasının yanında nispeten nötr ancak yine hoşnutsuz bir ifade..

acaba 'bu adam' gerçekten bir rus ifadesine mi sahip düşüncesine garkedici donuk bir bakış..

gelmişsin "adet yerini buldun" tarzı bir edâ..








önceki iki numara..

belli ki daha "makbul" birisi..

nasıl olur dudakları âdeta doğuştan 'büzüşmüş' kişi burada yayvan bir hal aldırmış kıvrımlarına..










işte bu dananın kuyruğunun koptuğu an..

yanındaki kişi bağlı olduğu 'amir'i..

yüzdeki ifadeyi en iyimser bakış açısı bile olumlu bir sonuç çıkarabilir mi!?

üst olmaklığını bir kenara bırak, koskoca bir ülkenin başbakanı yanında.. bu 'suratsızlık' da ne oluyor be adam ..!





Generalimiz kendi başbakanından esirgediği yarı tebessümü göstermekten imtina etmiyor, her nedense.. bu zât hani hep böyleydi ve tebessüm ettiği görülemezdi..

ciddiyetle asık suratlılığın..
bön ve boş bakışla asaletin.. farkına varan varır bir gün..








ne kadar da isteksiz ve memnuniyetsiz..















başbakanının yanında bile tebessüm etmemişken senin yanında güleç olacağımı sanma babacan.. burası ciddi bir kurum yanımda öyle gülüp durma bakışı..

çoluk-çocuğun idareci olduğu bir yerde yaşayıp onları 'ağırlama' eziyeti..









kadın zerafeti ve mesafeyi ortadan kaldırıp başbuğ paşaya yaklaşmışken ve fotoğrafa samimiyet çabası ortadayken nasılda bir uzaklaşma..

kadın olabilirsin ama sivilsin..

hele de tayyipin bir bakanı..










paşayla fotoğraf çektirdim.. yaşasın onunla aynı fotoğrafa girdim sevinci..

ne var bunda bu kadar sevindirik olacak canım..













Allah.. Allah.. bu gülebilen paşa bizim paşa mı..

vallahi inanmam.. kesin oynanmış bu fotoyla..













Yine asker konuk .. yine gülümseme..
















hayret yine gülebilirken pozlanıyor paşa hazretleri..

bu paşa mevkidaşlarıyla gülüyor, amirleri ve komutanları karşısında somurtuyor.. saygıdandır.. saygıdan..





























































Demek ki neymiş..

İlker general çektirdiği fotoğraflarla pekâlâ söylemek istediklerini söyleyebilirmiş..

sivillere pek bir mesafeliyken üniformalılar yanında daha sevecen olabilmeyi başaran paşayı kimse sakın "yabancı seviciliği"yle açıklamasın.. ne mümkün.. belli ki daha ziyade 'genç subaylar'la 'kart siviller'e verilen mesajlar var bu pozlarda..

Hiç yorum yok: